15 Mart 2012 Perşembe

Mutlu An'ları Fotoğraflamak...

           Büşra Harun çifti beni arkadaşım vasıtası ile bulan bir çift, Yıldız parkında Öğlen saatlerinde buluştuk ve o çekime çok hasta, aldığı ilaçlarla ayakta durmayı başarabilerek gittim, hava inanılmaz kapalıydı ve neredeyse 20 gün boyunca umarım ışık güzel olur ve rahat bir çekim yaparız diye dua etmiştim ara ara büşra hanımla konuştugumuzda o da aynı şekilde dua ettiğini söylüyordu ama maalesef kapalıydı işte... :))  buluştuğumuzda damat beyin söylediği ilk söz "yalnızca yarım saatimiz var" Wuhuu bu çok hızlı bir çekim yapmak demekti... Aslında minimum 1 ile maxsimum 2 saat arası bir sürecim vardır düğün fotoğraflarında çünkü siz ne kadar profesyonel olursanız olun fotografın kalitesi modellerle de doğrudan ilişkilidir ve  zaten ilk yarım saat çiftler gergin oldukları için çok iyi fotoğraflar ilk yarım saatten sonra çıkar...  Hemen çekime başladık oldukça hızlı bir çekim yapmam gerekti itiraf edeyim kendimi atom karınca gibi hissettim :)) o gün büşra hanımcığım oldukça pozitif ve fotoğraf çekinmeye odaklı olmasına ragmen damat bey adapte olmakta epey güçlük çekti ama çekimin ortalarına doğru onu da gülümsetebildik, ve finalde saatime baktım 50 dk'da çekim bitmişti...   Bana verilen süreyi biraz aşmıştım ama neyse o kadar da olur.

    Düğün günleri çiftler için gergin ve stresli geçen bir gün maalesef, bazen aksilikler ve gecikmelerde işin içine girerse daha da zorlaşıyor ama birbirine sevgiyle bakan gözleri yakalamak ve ne kadar stresli olurlarsa olsunlar o günü Aşıkın Maşukuna kavuşması düsturundan şaşmadan yaşayan
ve mutlulukları gözlerinden okunan insanların özel günlerini fotoğraflamayı seviyorum...





14 Mart 2012 Çarşamba

Hayat geçer gider...

        Sen uzaklara bakarken öylece akıp gider hayat neden'i niçin'i yoktur ki;
gelişi güzel bildiği gibi biraz da senin tercihlerinden ilham alıp devam eder kafasına göre,
Aramaızda kalsın ama içini doldurmak, anlam katmak senin elinde zırvaları da külliyen yalandır aslında
:) çünkü sen anlam katmaya çalıştıkça daha da yalanlaşır, kendi yürüyüşünü bile unutuverirsin zamanla...

     Bir köşe başında dinlenesin gelir hayatın, ellerini başının arasına alıp düşünürsün, biri gelir az ilerden kalk biraz da ben düşüneyim diye rahatsız eder seni, düşünemezsin bile anlayacagın...  Bir şarkı tutturursun alabildiğince huzurlu, izlersin önünden akan hayatları, oturup uzaktan bakmak en güzelidir hayata, kimsesiz kuytu bir köşe bulup sakince izlemek... Ne kadar içindeysen ve ne kadar benim dersen o kadar uzaklaşır sana... Hayat hiç senin olmaz aslında...




9 Mart 2012 Cuma

Fotoğraf hikayem...

       Ben küçüktüm, ellerim yumuk yumuktu daha, sevdiğim meyvelerin tadı damagımda, neden bilmiyorum tulumba tatlısının bile daha bir başka tadı vardı... Uçurtmalar uçurur portakal bahçelerinde piknik yapardık...  portakal kokardı o zamanlar dünyam...

       Birgün annem, ablamla benim elimden tuttu ve çıktık evden usulca yürüdük sokaklardan, caddede adını bilmediğim eski bir  dükkana girdik, annemin tatlı sesleri hala kulağımda, Üzerimizde annemin diktiği elbiseler, ablamın elinden tutup yan odaya geçtim, en az hayallerim kadar renkli cıvıl cıvıl  kırmızı bir fonun önünde durup neler oldugunu anlamaya çalıştım sadece, adını bile bilmediğim bir makinaya doğru bakmamı istedi fotoğrafçı amca, baktım bende dimdik durup omuzlarımı kaldırdım, hiç kırpmadım gözlerimi aynen amcanın dediği gibi...

O an yüzümde patlayan ışıkla fotoğrafa aydınlandı dünyam... Küçüklüğümün yegane fotoğrafını hep sakladım, ellerimdeki fotoğraf kağıdına sadece bir an'ı hapsedilmiş çocukluğumu hayranlıkla seyrettim...